Sadiyka'nın Bloğu

Sadiykanın günlük islami hadis ve sohbet bloğu.

28 Nisan 2006

NAMAZ’IN VAKİT VE REK’AT SAYISININ HİKMETLERİ :

Herkesin bildiği gibi biz dünya meşguliyetlerine kendimizi kaptırarak Allah’ın emirlerini unutarak günahkar oluyoruz. O halde dünya işleri ile ne kadar baş başa kalırsak günahkar olma ihtimalimiz o kadar fazladır. Namaz vakti gelince minarelerden dalga, dalga havaya yayılıp göye yükselten (Allah’u ekber) sesleri bizi kalbimizde biriken kirlerden temizlemeye davet eder.
Birde şöyle düşünelim. “Uyku yarı ölümdür” derler, gerçekte tam ölümden çok az farkı vardır. Sinir sistemi ile kan dolaşımı gibi ana faaliyetler bir yana bırakılacak olursa, uyku sırasında vücudun her türlü hareketi tamamen durmaktadır: uyku sayesin de gün boyu çalışarak yorulan göz, kulak, el, kol, bacak, beyin ve diğer bütün azalarımız dinlenmekte; enerji toplamakta ve ertesi günün çalışmalarına hazır hale gelmektedir.işte uykudan uyanınca kişi yarı yarıya öldükten sonra tekrar dirilten ve üstelik akşamki yorgunluk ve uyuşukluktan kurtarıp çalışma arzusu ile dopdolu hale getiren Allah’ın SABAH NAMAZI adı sabah namazı adı altında minnet ve teşekkür borcunu ödemeye çalışmaktadır.
Taze bir kuvvet ve yepyeni bir enerji ile işine koşan, günün ortasına kadar çalışırken, Allah’ın binlerce nimetini kullanmakta, binlerce yardımına mazhar olmaktadır. Bu sayede dünyalık ihtiyaçlarını karşılamakta, kendisinin ve bakmak zorunda olduğu kişilerin rızkını sağlamaktadır. Bu arada epeyce günahlar, hatalar yanlışlıklarda yapmaktadır.
İşte bunun üzerine kişi hem sabah dan beri devam eden nimetlerine karşı bunlar henüz teker, teker aklında iken, şükür borcunu ödemek için ÖĞLE NAMAZI adı altında Allah’ın huzuruna çıkar.
Aynı düşünce ve gayelerde İKİNDİ-AKŞAM ve YATSI namaz larınıda kıldıktan sonra kişi tertemiz olarak yorgun bedenini dinlendirip ertesi güne hazırlanmak üzere uykunun sıcak kollarına kendini atar.

Kullarına hiçbir zaman yapamıyacakları zor şeyleri emretmeyen, kulları için daima kolaylıkları emreden Cenab-ı Allah yolculukta farz namazların rekat sayısını normal hale nazaran nerdeyse yarıya kadar kısaltmış, böylece yolculuk sıkıntıları içinde, hiçbir zorluğa katlanmadan kullarına namaz kılma kolaylığını bağışlamıştır. Kolaylıklar sadece bundan ibaret değildir. Suyun bulunmadığı yerlerde teyemmüm edilebilmekte, ayakta da durmak mümkün olmayınca oturarak, oda zor gelince yaslanarak, daha da olmazsa yatılan yerde baş işareti ile namaz kılmaya müsaade verilmiştir.

Namazı cemaat ile kılınması hususunda ise sayılmayacak kadar hikmetler vardır. Zengin, fakir, amir, memur, genç yaşlı, alim, cahil, bütün Müslümanlar tek imamın arkasında, insanlar arasında fark gözetmeyen yüce yaratıcılarına yönelmektedir.bu suretle birlik, beraberlik,karşılıklı sevgi ve saygı duyguları gelişmekte, insanlığın en büyük arzusu olan gerçek eşitliğin temelleri ruhlara atılmakta ve bu, günde beş defa tekrar edilerek, sağlam ve sarsılmaz bir alışkanlık haline getirilmektedir. Bununla da yetinilmemekte, haftada bir kere Cuma günleri daha büyük bir kalabalık teşkil edilmekte, bayramlarda ilahi coşkuyla dolup taşan kalpler yılda iki kere daha büyük toplular meydana getirmekte, nihayet ömürde bir defa gücü yeten Müslümanlar tek bir merkezde (kâbe’de) toplanarak cemiyet ruhu canlandırmakta İslam kardeşliği şuuru geliştirmektedir.

İşte İslam dinin bu kalpleri bağlayan, kenetleyen bağlayan eşsiz adetleri sayesindedir ki, bir zamanlar Müslümanlar arasında gerçek kardeşlik ve eşitlik duyguları yerleşebilmiş, halife ve padişahlar kendilerini dağda ki çobanla bir tutabilmiş ve insanlığın bu gün bile ulaşamadığı bir iş ve kader birliyi örneği vere bilmişlerdir. İslam, prensiplerini bir, bir terk etmeye başlandığı günden beri Müslümanlar arasında sağlam birlik gevşemiş, müminler başka milletlerin boyunduruğu altına girmiş, yada onların maddi yardımlarına el açacak kadar alçalmıştı ve bugün ki hale gelmiştir. Ülkenin tekrar kalkınmanın yolları şüphe siz ki tekrar İslam prensiplerini sarılmak ile olacaktır.

Hikmet ve faydalarının ancak bir kısmını saya bildiğimiz namaz gibi en önemli bir ibadete karşı zamanımızın Müslümanları arasında büyük bir tembellik göze çarpmaktadır. Namazın farzlığına ve sayılmaz faydalarına sağlam imanları olan Müslümanlara ne oluyor? Yoksa onların afedilecek hiç günahları yok mu? Karşılığında teşekkür edecekleri şanı yüce yaratıcının nimetlerini kullanmadıklarını mı ileri süreceklerdir? Yoksa Allah’ın nezdinde daha yüksek bir derece elde etmek, yüce Allah’ a daha yakın olmak, dolayısı ile şeytandan daha da uzaklaşmak, tertemiz ve her an doğruluğa açık ve fenalığa kapalı bir kalbin sahibi olmak bu gafil Müslümanlara cazip gelmemekte midir? Acaba kabir azabı, hesap günü ile cennet ve cehennem den zaman, zaman şüpheye mi düşmektedirler? Yada onlara kayırıcı bir muamele göreceklerine dair sağlam bir senet mi ele geçirmişlerdir?

Biliyoruz ki, sorular halinde ileri sürdüğümüz bu ihtimallerden hiç biri imanı bütün Müslümanlar için söz konusu edilemez. Ortada sadece büyük bir tembellik ve büyük bir vurdum duymazlık vardır. Her Müslüman aklını başına alıp iyice düşünmelidir. Hıristiyanların kilisesine, Yahudi nin havrasına, sıkı sıkıya devam ettiği bir zamanda, öksüz ve cemaatsiz bekleyen camilerle kılınmayan namazlar hangi dini bütün müslümanı kalbinden hançerlemez? Bu acıyı içimizde duymuyorsak, diğer batılı dinler git gide gelişmekte olan dinsizlik dünyasının eline, başımıza felaketler yağdırmasının imkanını verdiğimiz bir yana, bu amelsiz zayıf imanımızdan mahrum kalma tehlikesinden de korkmuyor muyuz?

Şuna inanıyoruz ki, çağımızda meydana gelecek bir yeniden dirilişin ilk müjdecisi, her müslümanın yukarıda bir parçacık açıklamaya çalıştığımız yüce duygular la, beş vakit namazını kılması olacaktır. Namaz vakti gelince, gökleri delercesine çıkan “ALLAHUEKBER” sesleri bizi kalplerimizde biriken günah kirlerinden temizlemeye davet ediyor.

Cenab-ı Allah hepimizi manasını bilerek ve icaplarını hakkıyla yerine getirerek beş vakit namaz kılanlardan eylesin:Amin…