Sadiyka'nın Bloğu

Sadiykanın günlük islami hadis ve sohbet bloğu.

27 Nisan 2006

NAMAZIN HİKMETLERİ

1) Kişi namaza iftitah (açılış) tekbiri alarak başlar. Bu tekbirle namazdan önce peşinde koştuğu, elde etmek istediği, ele geçiremediği için üzüldüğü, sevdiği ve nefret ettiği her şeyi büyük bir samimiyet içinde elini tersi ile arkaya ve kalbinden de sıyırıp çıkararak“ her şeyden daha büyük olduğunu ifade ettiği yüce Yaradanına yönelir. Artık öyle yüce Yaradanın karşısında durmaktadır ki, varlığın ne başlangıcı nede sonu vardır. Her şey onun kudretinde yoktan var olmuştur. O dilediği kadar mevcut olacak, onun istediği üzerine günün birinde her şey yok olacaktır. En küçük madde zerresinden tutun da, ışıklarını ancak milyonlarca sende göndere bilen en uzak yıldıza kadar bütün kâinatta cereyan eden hadiseler onun kudret ve iradesi sayesinde meydana gelmektedir. Uçan kuşlar, renk,renk açan yapraklar, toprakta çatlayıp yeşeren ve sonra başak, başak ekin olan tohumlar, boşlukta korkunç hızlarla dönüp direksiz, askısız durarak ışık saçan binlerce yıldız, çağıldayarak akan sular, yakan ateşler, değişen mevsimler, fırtınalar, karlar, seller ve tufanlar hepsi O’nun emrine boyun eğerek hareket etmekte O’ndan oluş gücünü almaktadırlar. O’nun istek ve müsaadesi olmaksızın ne bir sinek kanadını kıpırdatabilir, ne büyük bir hızla namlusundan boşanan kurşun hedefine saplanabilir, ne kendini yükseklerde yere atan kişi ölebilir, ne alev seli haline gelen yangın önündekileri tutuşturabilir, ne güneş tutulabilir, ne ay soluklaşabilir, ne de bir şeyler söylemek üzere dudaklarını aralayan kişi dilini döndürüp arzu ettiklerini ifade edebilir. İşte büyük kâinat düzeni içinde ki canlı cansız her mahlukat gerçekte Allah’ın dilediğine uyup ondan emir aldığı için, kendi haline göre, o yüce Yaradana kulluk etmektedir. Koca kâinat içinde yüce Yaradana karşı gelebilen, emirlerine karşı ihmalkâr davranan tek varlık insanoğludur. O insanoğlu ki, Cenab-ı Hakkın geriye kalan bütün kâinatın onun faydalanması, onun rahatlıkla ihtiyaçlarını karşılaya bilmesi için yaratmıştır, varlığın merkezi odur. Bu yüzden akıl gibi üstün bir nimete de sahip olan insanoğlunun, Allah’ı en iyi tanıyan ve ona karşı olan vazifelerini en titizlikle yerine getiren bir varlık olması gerekirken, gündelik meşguliyetleri içinde şaşkın, şaşkın ömrünü tüketmektedir. İşte “ Allah her şeyden büyüktür” deyip Allah’tan başka her şeyi arkasına atan kişi bunların hepsini inceden inceye düşünmektedir. Sonra aklına insanlığın yaradılışı ve o sırada cereyan eden olaylar gelmektedir. Cenab-ı Allah bir gün meleklere “ben yeryüzünde arzu irademi temsil edecek bir halife, bir vekil yaratıp yerleştirmek istiyorum” diye buyurur ve yaratacağı insan hakkında meleklere ana bilgiler verir. Bunun üzerine melekler “ey Allah’ımız sen daha iyi bilirsin ama, yeryüzüne orda karışıklıklar çıkaran, kanlar döken bir varlık mı göndermek istiyorsun; halbuki biz gece gündüz durmadan sana ibadet etmekte, seni noksanlıklardan tenzih etmekteyiz” diye Allah’a cevap verirler. Cenab-ı Allah meleklerin bu itirazına “siz benim bildiklerimi bilemezsiniz” diye karşılık verir. İşte böylesine olaylar içinde yaratılan ilk insan Adem’e bütün meleklere secde etmesi emri verildi. Şeytandan başka bütün melekler bu emre uydu. Şeytan (a.l) ise Adem’den üstün olduğu için ona secde etmeyeceğini ileri sürerek insanlığı felakete sürükleyici günahların anası olan, kendini beğenmişliğin ilk tohumunu ekti. Bunun üzerine Allah’ın huzurundan ebediyen kovulunca yüce yaradana “mademki Adem yüzünden beni rahmetinden uzaklaştırdın, ona o kadar kıymet veriyorsun, bana evlatları arasında kandırabileceklerimi yolundan çıkarmama müsaade etmeni istiyorum” diye ricada bulundu. Cenab-ı Allah şeytana “bu müsaadeyi sana veriyorum. Ademin evlatları arasında benim bunca nimetlerimi görmeyerek senin gibi atalarına secde etmediği için rahmetimden uzaklaştırdığım birine uyacak olan varsa seni ve onların yerini hazırlamışımdır” diye cevap verir. Tekbir alarak yüce yaratıcısını karşısına dikilen mü’min kul bunları bir, bir düşündükten sonra anlar ki, o her an ne yaparsa iki yoldan birini seçmek zorundadır. Ya Allah’ın dilediğine uyarak, onun yeryüzündeki şerefli vekili, halifesi olacak yahut ta atası yüzünden Allah’ın rahmetinden kovulan ve öcünü Ademin evlatları sıfatıyla bütün insanları karanlık yollara sürükleyerek almak isteyen şeytanın yoluna hem iki dünyasını yıkacak, hem de kıyamet günü şeytanın, “işte kıymet verdiğin insan oğlu, görüyorsun senin dediğini mi yaptı? Yoksa benim peşimden mi geldi?” diye bilmesine imkân hazırlayacaktır. İşte bütün düşünceler içinden adım, adım ilerleyerek ne yapmak üzere kimin karşısına dikildiğini iyice anlayan kişi, kalbini ve kafasını gerçek manasıyla Allah’a ibadet etmeye hazırlamış demektir.
2) Bunu üzerine kişi, baş düşmanı olan şeytanın Allah’a giden aydınlık yolda önüne dikilmemesi için, fenalığından ulu Allah’a sığınmakta arkasından da esirgeyici ve bağışlayıcı Mevlâsından kabul kabul edilmeye değer bir namaz kılmaya muvaffak olması için, yardım dilemekte, yani euzu besmele çekmektedir.
3) Kişi artık kendisini tamamen, Allah’ın sevgisine teslim etmiştir. O’ndan bahsetmek istemekte O’nun buyruğundan başka söz ağzına almak istememektedir. Bunun için Kur’an-ı Kerim’in anası (özü) adı verilen Fatiha suresini okumakta, Allah’ı O’nun ulu zatına yakışır ve yaraşır bulduğu sıfatlarla övüp arkasından hidayetine sığınmakta, bunu da kafi görmeyerek Allah’la yapılan bir karşılıklı konuşmaya bir süre veya birkaç ayet okuyarak devam ettikten sonra, kişi hürmet sevgi ve saygını son haddinde rükua varmaktadır.
4) Hikmet: Rukü, her şeyden büyük olduğu ifade edilip sevgisine kalbin derinlikleri açılan her şeyin yardımcısına, ayakta dikilmeyi kâfi bir hürmet şekli görmeyip mümkün olan son noktaya kadar eğilmek suretiyle duyulan hürmeti bir başka türlü ifade etmektir. Kul bu eğilme halinde, gafil insanlar müstesna olarak,dilli olan ve olmayan bütün kainatla beraber ısrarla ve tekrar, tekrar öyle seslenmektedir.Ulu Allah’ımı noksan sıfatlar dan tenzih ederim (subhane rabbiyel azim)
5) Kulun coşkunluğu, kendini yaradan karşısında hiçe sayması o noktaya varıyor ki, bütün benlikçi ve şeytanın körüklediği duygulara en kuvvetli ve öldürücü darbeyi indirmek üzere secdeye kapanıyor. Secde halinde kul, benliğini sıfıra indirerek kendini toprakla bir ve eşit görmek suretiyle ulular ulusu Allah’ın hürmet ve saygısının zirvesine yükseliyor. Rabbinin “sizi ondan (topraktan) yarattık, yine oraya göndereceğiz, kıyamet günüde hesaba çekmek üzere oradan tekrar çıkartacağız” mealindeki âyeti celilesinin derin mânasını derin, derin düşünerek daha iyi anlıyor. “Ben insanları ve cinleri, başka hiçbir şey için değil, beni tanıyıp gereken kulluğu yapsınlar diye yarattım” diye buyuran Cenab-ı Halıkın gercek kulu oluyor. Vücudunun bütün zerrelerinden dökülen inanmış bir sesle ısrarlı bir şekilde ve tekrar , tekrar şöyle haykırıyor: “Yüceler yücesi rabbim, ona yakışmayan her türlü sıfattan beridir” “SUBHANEL RABBİYEL ÂĞLA). Bu ilahi vecd ve kendinden geçmişlik içinde kul “namaz mü’mini miracıdır.” Şeklindeki hadisin manasını beden ve vucud maddesini toprağa serip semaya yükselen ruh kuşunun kanat çırpıntıları ile tasdik etmektedir. İbadetin en ulvisi, kulu miraca yükselten secde halinden kalkınca kul, kısa bir oturuşdan sonra tekrar aynı duguları ifade edip aynı mana lezzetini tatmak için bir daha secdeye kapanıyor ve böylece namazın bir rekaatinı birmiş oluyor.
6) Mütekip her rek atın rukünları her defasında bir öncekinden daha arınmış bir kalple aynı coşkunluk içinde yerine getiriliyor. İşte nefisle şeytanla ve Allah’ı unutturucu her şeyle kişi, namazda topladığı kuvvet ve cephane ile savaşabilecektir. Namaz böyle düşünülerek ve anlaşılarak kılınırsa, ancak o zaman Zülcelal hazretlerinin buyruğu gibi “gerçekten namaz kişiyi fenalık yapmaktan alı koyar.” Yoksa namazın en manalı yerlerinde bile Allah’dan başka her şeyi düşünerek ve bu yüzden çeşitli yanlışlıklar yaparak, kupkuru hareketleri arka arkaya getirmek suretiyle kılınan namaz kişiyi olsa,olsa borç dan kurtarmaya yetebilir. Yüce Rabbim sadece borç dan kurtarıcı bir namaz değil de, onun şanına yaraşır şekilde namazımızı ifa etmeyi nasip eylesin. AMİN...